Son yıllarda küresel ekonominin en dinamik pazarı haline gelen Çin, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile olan ticaret savaşları ve siyasi gerginliklere rağmen büyüme göstermeye devam ediyor. Bu durumu değerlendiren ekonomistler, Çin’in ekonomik istikrara olan bağlılığının yanı sıra, Trump döneminde yaşanan ekonomik dalgalanmaların da bu büyümeye etkisinin sınırlı olduğunu vurguluyor. Peki, bu durum Türkiye gibi gelişen ülkeler için ne anlam ifade ediyor? İşte detaylar:
Çin, 2023 itibarıyla %6 civarında bir büyüme sağladı. Bu büyüme, ülkenin sanayi üretimi, ihracat ve tüketim alanlarındaki güçlü performansından kaynaklanıyor. Pandemi sonrası toparlanma sürecine hızla adapte olan Çin, iç talebi artırmak için çeşitli teşvik paketleri uyguladı. Bu durum, uluslararası arenada da dikkat çekti ve birçok ülkenin ticaret stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oldu.
Donald Trump döneminde, Amerika'nın uyguladığı gümrük tarifeleri ve ticaret engelleri, Çin’in ihracatını doğrudan etkiledi. Ancak, Çin hükümeti bu engelleri aşmak için farklı pazarlara yönelmeyi ve yerli ekonomi üzerinde daha fazla odaklanmayı tercih etti. Ayrıca, teknoloji yatırımlarını artırarak, yüksek katma değerli ürünlerin üretiminde lider konumunu korumayı başardı. Böylece, Trump’ın politikalarından bağımsız bir büyüme stratejisi geliştirildi.
Çin’in büyüme performansının Türkiye için birçok fırsat sunduğu gözlemleniyor. Türkiye, coğrafi konumu sayesinde Asya ve Avrupa arasında köprü işlevi görerek, Çin ile olan ticaretini artırmanın yollarını arıyor. Çin’nin “Kuşak ve Yol İnisiyatifi” çerçevesinde, Türkiye’nin stratejik konumu, yatırımcıların ilgisini çekmektedir. Özellikle altyapı projeleri ve lojistik alanında işbirlikleri, iki ülke arasındaki ticaret hacmini genişletebilir.
Ekonomistler, Türkiye’nin Çin ile olan ticaret ilişkilerini güçlendirmek için birkaç yolla ilerlemesi gerektiğini ifade ediyor. Bunlar arasında karşılıklı yatırımların teşvik edilmesi, ticaret anlaşmalarının genişletilmesi ve sanayi alanında işbirliğine gidilmesi sayılabilir. Ayrıca, Türkiye’nin üretim alanındaki potansiyeli, Çin’in yüksek teknolojili ürün taleplerini karşılamak için önemli bir faktördür.
Türk girişimciler ve firmalar, Çin pazarındaki fırsatları değerlendirmek için çeşitli stratejiler geliştiriyor. Bu bağlamda, dijital dönüşüm ve teknoloji alanında yapılan yatırımlar da büyük önem taşıyor. Çinli firmalar ile gerçekleştirilecek ortaklıklar, Türk markalarının uluslararası alanda daha tanınan hale gelmesine yardımcı olabilir. Özellikle e-ticaret ve teknoloji alanında atılacak adımlar, karşılıklı fayda sağlayacak fırsatlar sunmaktadır.
Türkiye, aynı zamanda yerli üretimini artırarak Çin’e bağımlılığını azaltma yolunda da adımlar atıyor. Bu durum, yerli kaynakların kullanılmasını teşvik ederken, aynı zamanda uluslararası rekabet gücünü de artıracaktır. Bunun yanı sıra, Türk firmalarının Ar-Ge yatırımları yaparak yenilikçi ürünler geliştirmesi, Çin pazarında daha etkin bir yer edinmelerine yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, Trump’ın döneminde Çin ekonomisinin gösterdiği direnç, Türkiye için önemli dersler ve fırsatlar sunmaktadır. Türk iş dünyası, bu fırsatları değerlendirerek ekonomik büyüme sürecine entegre olmalı ve küresel ticaret ağında daha aktif bir rol almalıdır. Her iki ülke arasındaki işbirliği ve karşılıklı yatırımlar, bölgesel ve küresel anlamda rekabet gücünü artıracak, yeni projelerin hayata geçirilmesine zemin hazırlayacaktır. Türkiye’nin Çin ile olan ilişkilerini güçlendirmesi, ulusal ekonominin bel kemiğini oluşturan sanayi, teknoloji ve ticaret alanlarında büyüme sağlayacaktır.